31 Ekim 2009 Cumartesi

Kolesterol İyi Kolesterol-Kötü Kolesterol

Kolesterol nedir?
Kolesterol yaşam için gerekli olan mum kıvamında yağımsı bir maddedir. Kolesterol beyin, sinirler, kalp, bağırsaklar, kaslar, karaciğer başta olmak üzere tüm vücutta yaygın olarak bulunur. Vücut kolesterolü kullanarak hormon (kortizon, seks hormonu....), D vitamini ve yağları sindiren safra asitlerini üretir. Bu işlemler için kanda çok az miktarda kolesterol bulunması yeterlidir. Eğer kanda fazla miktarda kolesterol varsa bu kan damarlarında birikir ve kan damarlarının sertleşmesine, daralmasına (arteriyoskleroz) yol açar. Arteriyosklerozda damar duvarında biriken tek madde kolesterol değildir; akyuvarlar, kan pıhtısı, kalsiyum... gibi maddeler de birikir. Toplumda arteriyoskleroz için damar sertliği, damar kireçlenmesi gibi ifadeler de kullanılmaktadır.Damarlar tüm vücutta yaygın olarak bulunur ve kalp, beyin, böbrek... gibi organlara kan taşıyarak bu organların görev yapmasını sağlar. Kolesterol hangi organın damarında birikirse o organa ait hastalıklar ortaya çıkar. Örneğin; kalbi besleyen atardamarlarda (koroner arterler) kolesterol birikimi olursa göğüs ağrısı, kalp krizi gibi sorunlar oluşur. Böbrek damarlarında kolesterol birikimi yüksek tansiyon ve böbrek yetmezliğine yol açabilir.

İyi kolesterol-Kötü kolesterol
Kolesterol, yağımsı bir maddedir. Normal koşullarda, yağ suyun içinde çözünmez. Kolesterol de su özelliklerini taşıyan kanda normal koşullarda çözünmez. Kolesterol, kanda çözünmesi ve taşınması için karaciğerde bir protein ile birleştirilir (paket edilir). Bu kolesterol ile protein birleşimine lipoprotein adı verilir. Değişik tipte lipoproteinler vardır:1.LDL (low density lipoprotein, düşük yoğunluklu lipoprotein): Kötü huylu kolesteroldür.2.HDL (high density lipoprotein, yüksek yoğunluklu lipoprotein): İyi huylu kolesteroldür.HDL ve LDL kolesterolden başka lipoproteinler de vardır.
Yağ metabolizması bozukluğu olan hastaların yaptırdığı diğer bir kan incelemesi de trigliserid ölçümüdür. Trigliserid de kolesterol gibi kanda çözünen bir yağdır. Kan trigliserid düzeyi ile arteriyoskleroz arasındaki ilişki kolesterol kadar belirgin değildir.

kaynak:saglik.tr.net

Şişmanlık

Şişmanlık (obezite); vücut yağ miktarının sağlığı bozacak düzeyde artmasıdır. Enerji alımının enerji tüketiminden daha fazla olduğu durumlarda ortaya çıkar. Şişmanlık sadece estetik açıdan değil bazı hastalıkların ortaya çıkışını kolaylaştırması, yaşam süresini olumsuz yönde etkilemesi gibi nedenlerle önemli bir sağlık sorunudur.

Şişmanlık; kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, kolesterol yüksekliği, solunum rahatsızlıkları, eklem hastalıkları, safra kesesi hastalıkları ve bazı kanser türleri ile ilişkisi olan, insan yaşamını kısaltan ve yaşam kalitesini bozan bir hastalıktır.

Şişman kişilerin zayıflamak için gösterdikleri çabalar çoğunlukla sonuçsuz kalmakta ve verilen kiloların zaman içinde geri alındığı gözlenmektedir. Genellikle şişmanlamak kolay, zayıflamaksa güçtür. Bu nedenle şişmanlığın tedavisinden önce, önlenmesi doğrudur. Şişmanlığın önlenmesinde en önemli kural, küçük yaştan itibaren yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanması ve enerji dengesine uygun bir beslenme alışkanlığının kazandırılmasıdır.


kaynak:saglık.tr.net

Meme Kanserinde Korunmaya Dair

Meme kanserine günümüzde neden olan faktörler nelerdir?

Meme kanseri üretken yaşta kadınlar arasında sıklıkla görülen bir kanser türüdür ve nadir de olsa erkeklerde de görülebiliyor. Günümüzde kanseri ortaya çıkartan en önemli faktörler şu şekilde sıralayabiliriz. Hastaların genetik özellikleri, hastalara ait bazı özellikler, kansere ortam hazırlayabilecek bazı riskler. Örneğin adetin erken yaşta başlaması, geç menopoz, doğum yapmamak, süt emdirmemek, aşırı kilo, aşırı alkol tüketimi gibi nedenler meme kanserinde risk faktörü olarak nitelendirilmektedir.

Meme kanserinden nasıl korunulabilir?

Her kanser türü gibi meme kanseri de sessiz ve gizli seyreder. Klasik belirtisi, memede hastanın farkettiği veya doktor tarafından muayene sırasında saptanan kitlenin varlığıdır. Hastalığın erken tanısı derken, daha kitle ele gelmeden kanserin ortaya çıkarılmasını anlıyoruz. Modern teknolojik yöntemler sayesinde uzman doktorlar meme kanserine erken tanı koyabiliyorlar.

Bu nedenle 30 yaş sonrası kadınların her yıl en az bir kez meme muayenesi için doktora başvurmaları ve 40 yaşına kadar her yıl ultrasonografi yaptırmaları tavsiye edilmektedir. 40 yaş sonrası ise fizik muayeneye, ultrasonografi ile birlikte mutlak olarak mamografi de tetkiklere eklenmeli. Böylece memede daha kitle oluşmadan kanseri belirleyebilecek bir takım bulgular elde edilir ve erken zamanda biyopsi veya cerrahi girişimler gündeme gelebilir.

Günümüzde meme kanserini artıran etkenler var mıdr?

Meme kanserine, modern toplumlarda oldukça sık rastlanılıyor. Gelişmiş toplumlarda, gelişen ve gelişmemiş toplumlara oranla çok daha fazla. Örneğin ABD’de her 8 kadından 1’i yaşamları boyunca meme kanserine yakalanma riski içindeyken, Uzakdoğu’da ve gelişen toplumlarda bu oran 20 ile 26 kadında 1'dir. Ancak son zamanlarda Uzakdoğu ülkelerinde Batılılaşmaya yönelik bir yaşam değişikliği, bu oranı 15 ile 20 arasında 1 kadına indirgediği bildiriliyor.

Buna kısaca Batılılaşma yani modern yaşam dersek ülkelerdeki sosyoekonomik ve teknolojik gelişim, meme kanseri görülme sıklığında son 10 yılda belirgin bir artış ortaya çıkartmıştır. Bu etkenler adetin erken yaşta başlaması, menopoz yaşının ileri yaşlara uzaması nedeniyle kadınların daha fazla östrojen hormonuna maruz kalmaları, meme kanseri artışını tetikleyen bir etmen olarak düşündürmekte.

Yine modern yaşamda kadınların genç yaşta anne olmaları, daha az süt emdirmeleri veya hiç doğum yapmamaları kanserin ortaya çıkışını etkileyici unsurlardır. Ortamdaki kimyasal maddeler, radyasyona maruz kalma, çevre kirliliği, bazı hormonların düzensiz kullanımı bu etkenler içerisinde sayılabilir. Dikkatsiz beslenme nedeniyle oluşan kilo artımları, aşırı alkol tüketimi, hareketsizlik ve egzersiz yapmama gibi nedenler de meme kanseri için tetikleyici nedenler arasında sayılıyor.

Özetleyecek olursak, Batılılaşma diye nitelendirilen sosyal yapının aslında medeniyetin ilerlemesi ile yakın ilgisi olduğu, modern teknolojinin insana sayısız yararlar sağlarken diğer yandan da bazı problemleri ortaya çıkardığı izlenimini yadsıyamayız. İşte bu sorunlardan biri de hanımların korkulu rüyası meme kanseri.

Kanserden korunmada değitirilebilir veya değitirilemez faktörler neler?

Özellikle meme kanserinde değiştirilemez risk faktörlerinin başında genetik geçiş özelliği sayılabilir. Birinci derece yakın kan akrabalarında meme kanseri saptanmış bir kadının meme kanseri olabilme riski, ailesinde kanser olmayanlara oranla iki ila üç kat daha fazladır. Bu oran ailesinde iki veya daha fazla kişide meme kanseri olan kadınlarda 4 ila 6 katına kadar çıkabiliyor. Erken adet görme değiştirilemez faktörler arasında sayılır.

Memede kanser öncesi oluşabilecek hücresel değişiklikler de (atipi, hiperpilazi diye nitelendirilen) değiştirilemez faktörler arasındadır. Değiştirilebilecek faktörler ise, ilk kez anne olma yaşı, anne olmak, süt emdirmek, kilo almamak, düzenli egzersiz yapmak, bir takım ek hormonal ilaçlardan uzak kalmak sayılabilir.

Kaynak:E-kolay

Seks Performansını Arttırabilecek Tavsiyeler

Tek seferlik başarısızlıkta hemen panik olmayın: Cinsel performansınız fiziksel sorunlar kadar uyku seviyeniz, stres düzeyiniz, duygusal durumunuz, ortam, partneriniz gibi pek çok faktörden etkilenir. Tek sefer başarısızlığı nihai sonuç zannetmeyin. Sorununuz devam ediyor ve cinsel yaşam kalitenizi azaltıyorsa doktorunuza danışın.

Cinsel sorunlar kader değildir: Her türlü cinsel sorununuzun bir tedavisi olduğunu sakın unutmayın. Önemli olan zamanında doktorunuza başvurmanızdır.

Seksi Akışına Bırakın: Cinselliği her zaman zaman, mekan ve koşulların uygun olduğu anda yaşayamazsınız. Çok yorgun olsanız da, kendinizi bakımsız hissetseniz de bazen kendinizi kendiliğinden gelişen karşılıklı istekler oluştuğunda bunun keyfini çıkarın.

Sağlık sorunlarınızı geciktirmeyin: Şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kalp-damar hastalıkları, yüksek kolesterol, kanser, hormonsal dengesizlikler ve depresyon gibi sağlık sorunları erkeklerde sertleşme problemi, kadınlarda orgazm ve uyarılma sorunları başta olmak üzere çeşitli cinsel sorunlara yol açabiliyor. Bu açıdan, genç yaşlardan itibaren, düzenli sağlık kontrolleri yaptırmanız sağlıklı bir cinselliğin anahtarı olacaktır.

Gribe Karşı Faydalı Olabilecek Besinler (3)

Lahana: Ispanak ve lahana gibi koyu yeşil renkli yaprağa sahip sebzeler, bağışıklık sistemini gribe karşı güçlendiren D vitamini bakımından zengindir.

Mantar: Beta-glucan isimli gribe karşı koruyan bir madde içerir. Bağışıklığın grip virüsünü tanımasını ve onu yok etmek için harekete geçmesini sağlar.

Yulaf: Lif, E ve B vitamini ayrıca bağışıklık sistemini güçlendiren mineraller ve beta-glucan’lar bakımdan zengindir.

Elma: Bilim adamları, düzenli olarak elma yiyen insanların gribe yakalanma riskinin azaldığını ortaya koydu. Günlük C vitamini ihtiyacının yüzde 25’ini karşılar.

Kırmızı et: Bağışıklık sistemini harekete geçirmek için kırmızı et tüketmek gerekiyor. Yetişkinlerin günde ortalama 40-60 gram et tüketmesi tavsiye ediliyor.

Balık: Omega 3 tüketimini artırarak grip ve benzeri enfeksiyonları uzakta tutabilirsiniz. Haftada 2 porsiyon balık tüketilmeli.

Soğan: Doğal antibiyotikler içerir. Bunun yanında gribe karşı bağışıklık sistemini güçlendiren “quercetin” isimli bir madde de bulundurur.

Gribe Karşı Faydalı Olabilecek Besinler (2)

Tavuk suyuna çorba: Vücutta mukus üretimini artırarak gribin boğaz ağrısı ve öksürük gibi etkilerini yatıştırmaya yardımcı olur.

Sarımsak: Sülfür maddesi grip sezonunda bu hastalığa yakalanma riskini 2.5 kat azaltıyor ve virüsü öldürme özelliği de bulunuyor. Taze sarımsak daha etkili.

Zencefil: İçeriğinde doğal olarak bulunan “gingerol” maddesi, her türlü enfeksiyonu uzakta tutmaya yardımcı. Zencefil çayını tercih edebilirsiniz.

Ceviz: Antioksidan selenyum soğuk algınlığı, grip ve kansere karşı koruma sağlar. İçindeki selenyum oranı diğer tüm gıdalardan 10 kat oranında daha fazladır.

Turunçgiller: Önemli bir C vitamini kaynağıdır. Özellikle sigara kullanıyorsanız gribe yakalanma riski daha yüksek olduğu için bol bol C vitamini almanız gerekiyor.

Bal: Doğal olarak antibakteriyel özelliklere sahiptir. Çaya ya da yoğurda katarak tüketirseniz etkisi daha da güçlü olur.

Gribe Karşıda Faydalı Olabilecek Besinler (1)

Domuz gribi hastalığına yakalandığınız zaman virüsü yenebilmek için en önemli önkoşul, bağışıklık sisteminizin güçlü olması. İşte bağışıklık sistemini domuz gribine karşı güçlü tutmak için tüketmeniz gereken gıdalar:


Kırmızı biber: Portakalda bulunan C vitamininin 2 katını içerir. C vitamini gribin etkisini yüzde 80 oranında azaltabilecek kadar güçlü bir silahtır.

Yoğurt: İçinde bağırsaklarda mikroplarla savaşan yararlı bakteriler olan probiyotik bulunur. Böylece grip virüsü vücutta barınamaz.

Yeşil çay: Bağışıklığı güçlendiren “epigallocatechin gallate” isimli kimyasalı içerir. Günde 3 fincan tavsiye ediliyor.

Ginseng: ABD’li bilim adamları günde 2 tane 200mg’lık ginseng kökü kapsülü alan insanların grip riskinin yüzde 31 azaldığı belirlendi. Bağışıklığı harekete geçirir.

Badem: Hastalıklarla savaşan antioksidan E vitamini bakımından zengindir. Gripten korunmak için her gün bir ara öğün olarak 24 tane badem yemeye çalışın.

Taze patates: İçindeki “beta carote ”, gribe karşı koruma özelliğini verir. Vücutta A vitaminine çevriliyor ve grip tedavisinde önemli rol bir oynuyor.